25 Aralık 2014 Perşembe

Tanrı Herkese Bir Görev Verdi

Tanrı herkese bir görev verdi, hepsini bir araç, bir halife kıldı.


Marangoza dedi ki; “Oy biçimsiz tahtayı, aynı benim çamuru şekillendirip insanı yaratmam gibi, sende tahtayı biçimlendir ve masa yap, sandalye yap, onu şekle, biçime sok.”

Yazara dedi ki; “Yaz insanların yazamadıklarını. Benim sesimi işitemeyenler, iç sesini ve cennetleri duyamayanlar için kendi gönlün ve aklında ki düşüncelerden, kendi zihninden feragat ederek benim adıma yaz.”

Konuşmacıya dedi ki; “Konuş konuşamayanlar adına, konuşamayan ruhlar adına, benim adıma konuş. Kendi gönlündeki ve aklındaki sesleri susturarak sadece söylenmesi gerekenleri konuş."

Doktora dedi ki “İyileştir benim cansız bedeni canlandırmam gibi sende ölmek üzere olanları canlandır.”

Mühendise dedi ki; “Aynı benim kozmik kanunları yaratıp düzenlemem gibi sende düzenle çevrendeki aletleri aynı kanunların yetkisiyle.”

Kaptana dedi ki “Sür gemiyi, aynen benim bu yüce yaşam okyanusunu yaratmam ve ruhları bu okyanusta bir kaptan yapmam gibi sende sür gemiyi korkmadan."

Çöpçüye dedi ki “Topla çöpleri, benim her daim ruhunuzdaki ve zihninizdeki çöpleri toplamam, yenilemem gibi sende topla.”



Nihayetinde her ruha bir görev verdi, her ruha bir sıfat bağışladı. Hepsi Tanrı’nın bir eli, hepsi Tanrı'nın bir halifesi oldu. Herkes bu yolda bir şeyden feragat etti; kimi zihninden, kimi ağzından, kimi elinden, kimi yaşamından… Ama sonuçta herkes yapması gerekeni yaptı, bu süreçte olması gereken oldu.

Herkes değerlidir, herkes özeldir ama aynı zamanda hiç kimse özel olamayacak kadar birlik içerisindedir. Her ruh kendine has bir doğasına sahiptir, her ruhun girdiği bedende kendine has yetilerle donanmıştır. Buna rağmen her birimiz tek bir bütünlüğü yansıtırız. Aynı, embriyonun oluşumu gibidir bu döngü. Embriyo kök hücrelere sahiptir, ardından bu kök hücreler DNA’ların farklı açılımlarına göre özelleşir. Kimisi kas hücresi olur, kimisi kemik… Kimisi nöronlara dönüşürken kimisi daha farklı hücreler dönüşür. En nihayetinde hepsi aynı DNA’yı taşır içinde. Bilgi aynıdır, bilginin tezahürleri, tekâmüle göre farklılık gösterir. Her hücre farklı bir görevi yerine getirir vücutta. İşte ruhun doğası da böyledir. Aynı kozmik bilgiye sahip ama her ruh, plan dâhilinde farklı yetileri yerine getirir ve her şey tıkırında işler.



Her ruhun amacı da görevini hatırlamak ve bütünlük içinde görevini severek yerine getirmektir. Her ruh amacını hatırlamayı ister ve yaşam boyu bu istekle yanar tutuşur. Eğer kişi bu isteği duymazdan gelirse, içsel sıkıntılar ve bunalımlar başlar. Ruh duyuramadığı fısıltılarını, gürültülü bağrışlarla duyurmaya çalışır. Ruhumuzu dinlemek bu yüzden çok önemlidir. Ruhumuzu dinlemenin en basit yolu hastalıklarımızı gözlemlemektir. Hastalıklar genellikle dinlenilmemiş öğütlerin sonucudur. Hastalıklar, hayatımızda veya sağlığımızda yaptığımız bir hatanın yansımasıdır. Haliyle genelde ruhun yansımalarını içerir.

Asıl keşfediş yöntemi ise durağan bir zihin ve güçlü içe dönüş deneyimleridir. Bunun için en uygun mekan doğal ortamlardır. Doğal ortam yoksa bile bir mum ile sessiz bir odada bunu yapabilirsiniz. Rahatça nefes alıp vermeye başlayın ve her nefes alış verişinizde zihninizdeki ve bedeninizdeki fazlalıklardan, artık enerji ve düşüncelerden arındığınızı imgeleyin. Ardından yavaşça zihninizi, aynı suya bırakılan küçük kağıttan bir kayık gibi bırakın. Muhakkak dalgalar çıkacak, zihniniz o düşünceden bu düşünceye sıçrayacaktır. Bu bizim düşünmeyi ve zihni kullanmayı bilmememizden kaynaklanır. O anda bırakın zihniniz dalgalansın. Bir düşünceye odaklanmayın sadece bırakın aksın. Odaklanmayıp sadece seyrine bıraktığınızda belli bir süre sonra zihninizdeki gereksiz sesler susacak ve içsel bir kavrayış başlayacaktır. Kendinizi derin bir sükûnet, güçlü bir içsel deneyim eşiğinde bulacaksınızdır. İşte bu anda ruhunuzun içindekileri görecek ve bileceksiniz. Eğer düşüncelerle çok fazla boğuşuyorsanız en iyi yöntem imgelemelerdir. Bir ormanda, denizde veya güzel bir alandaki imgeye odaklanabilirsiniz. Bu imgelere odaklanmak farklı düşüncelerden sıyrılmanızı sağlayacaktır.



Yapılan içe dönüşler, huzurun mutluluğunu yaşamınıza getirecek ve ruhun şarkısını dinlemenizi sağlayacaktır. Her ruh dinlenilmeyi ister ve dinlenilmeyen ruh çeşitli yoğun deneyimlerle kendinizi dinlemenizi ister. Bu basit ve temel yöntem, kendini bilmenin ilk aşamasıdır. Görevini hatırlamanın, nihai huzurun yansımasını keşfetmenin en bilinen ve en kesin yoludur. Her ruh hatırlamayı ve bu hatırlama sürecinde Tanrı’nın halifesi olma görevini yerine getirmek ister. Ve kişi bunun farkında olmasa dahi aynı bir saatin çarkları gibi herkes yapması gerekeni yapar, devran döner... 

Efe ELMAS
İndigo Dergisi

23 Aralık 2014 Salı

Sadece Cesaret Et!

Sadece cesaret et...
Bugün, yapamayacağını düşündüğün şey için cesaret et.
Hayat, durup mucize beklemek için çok kısa, sadece harekete geç. Harekete geçtiğimiz anda hayatımıza mucize gelecektir...
Bir niyet, bir dilek, bir dua veya bir eylem.
Sadece cesaret et ve bugün harekete geç.
Önemli olan başarmak ya da başarmamak değil; önemli olan öğrenmek.
Önemli olan varış değil önemli olan yol;
Ve yolda her öğrendiğimiz deneyim, asıl başarının ta kendisidir!
Bugün cesaret et ve harekete geç...


Ankhamaya Farkındalık Atölyesi




20 Aralık 2014 Cumartesi

Kendine Bi' İyilik Yap!

Kendine Bi İyilik Yap!


Neden sen? Niye şimdi?
Yarın odama kimseyi almayacağım ve açacağım pencerelerimi. Serin bir esintiye teslim edeceğim keşkelerimi; Artık daha çok yer açacağım kendime. Bir bir özür dileyeceğim pişmanlıklarımdan ve beni ben yapan hatalarımı severek başlayacağım kendimi anlamaya. Yarın, “ama, keşke” ve benzeri sözcüklerle vedalaşacağım. Yeniden başlayacağım... Mazeretsiz!

Pek ya yarın yoksa?
Kendine bir iyilik yap... Ve gözlerinin içine bak. İçinde kalanları şimdiye taşı. Umuda bırakma, başla!

Sakladığın kim?
İçimizde bizi biz yapmaya hazır mucizeler bekliyor. Onlar için bütün mevsimler aynı kokuyor. Dünden öncesi, bugünden sonrası aynı renk... ‘Asla’larla çizdiğimiz sınırlar, ‘eminim’lerle, ‘biliyorum’larla gösterdiğimiz dirençlerin ötesinde, orada öylece bizi bekliyorlar.
İçinizde, tanımlamakta zorluk çektiğiniz, kime neye olduğunu bilemediğiniz o çok derin özlem var ya; O sizsiniz! Bizi biz yapmaya hazır mucizelerin sesi... Diyorlar ki ‘bi iyilik yap kendine’. Duy, hisset, fark et!
Bi iyilik yap kendine. Sor, durmadan sor... Belki de aynı soruyu hep yeniden, bambaşka yollardan selamla… Ki yaşamaya başla! / kendini yaşa...

Nasıl?
Yaşadığımız her şeyin kötü bir rüya olduğu inancından vazgeçerek... Yanılsamalara, varsayımlara veda edip, kendimize merhaba diyerek! Her birimiz aslında evrenin kesintisiz güç kaynağıyız. Hayatın dinamosuyuz! O halde neden Motivasyonu kendi içimizde aramak yerine bir kurtarıcı bekleyelim?
Kendinize bir iyilik yapın, kendinizle geçireceğiniz eşsiz bir randevu için beni arayın...

Neden ben?
Geç kalmışlığa inanmadığım için mesela… Bir zamanlar sizinle aynı masallara inanmış olduğum için ya da... Gözlerimin içine bakıp gülümseyebildiğim için en çok… Sizi size kavuşturacak yol olmasam da, harita okumayı öğrendiğim için…
Kendi hayatının dinamosu olmayı seçen birçok danışanımın o muhteşem coşku ve inancıyla
yaşantıma büyük sevinçler kattığım için; 12 buluşma...

Haydi, kendinize bi iyilik yapın, kendiniz olmayı seçin! Yola Çıkalım:)

Şehime Gül Gözen ile Yaşam koçluğu
Rezervasyon için: 0532 657 8337


17 Aralık 2014 Çarşamba

Kış Gündönümü (21 Aralık) ve Yeni Yıl Gelenekleri

Aralık ayı ve 21 Aralıktan Yeni yıla kadar olan süreç çok büyüleyicidir ve  özeldir. Kışa girmemize rağmen umut ve neşe zamanıdır… Norsların 21 Aralık için kullandığı YULE kelimesi JOL ve JOY yani “NEŞE” kelimesiyle ortak kökenden gelir. İnsanlık kendini bildi bileli Aralık ayı en önemli doğa döngüsü süreci olarak kutlanagelmiştir. Bu süreç o kadar kadim ve kolektif bilinçaltında o kadar güçlüdür ki, bu dürtüye ve sihre direnmek mümkün değildir…


Aralık içinde en önemli tarih şüphesiz kış gündönümüdür. Kış Gündönümü Güneş Tanrı’nın doğuşu olarak umut ve neşeyi beraberinde getirmektedir.  21 Aralık Kış Gündönümü en eski zamanlardan beri kutlanagelmiş özel bir doğa bayramıdır. Eski Türklerin Nar-dugan, norsların Yule, keltlerin ve druidlerin Alban Arthan, Romalıların Mithra’nın doğuşu ya da saturnalia olarak bildikleri bu doğa bayramı mevsim döngüsünün çarkının sonunu ve yeni başlangıcı temsil etmektedir. Artık kışın karanlığı kendini aydınlığa bırakır… Bu yüzden yeni yıl süreçlerinden biri olarak kabul edilirdi.

Kış Gündönümü doğa bayramının kutlanmasının ne kadar eski olduğu bilinmemektedir. Ama birçok kadim yapının (Antik Mısır’ın sfenksi ,  göbeklitepe –göbeklitepedeki tüm yapılar aynı newgrange gibi güneye bakar, Kışgündönümü ise Güneş’in güneydeki en düşük noktasında gerçekleşir.  Haliyle bu giriş, 21 Aralık ve güneş döngüsünün izlenmesi için harika bir açıyı gösterir- ve Druidlerin newgrange’i –stonehenge girişi 21 haziranı gösterir yani yaz gündönümünü- dahildir) 21 Aralık’ı tespit etmek için uygun açıda inşa edildiği ortaya çıkmıştır. Bu da şu anlama geliyor; 21 Aralık birçok medeniyet için çarkın bitişi ve başlangıcıydı. Bu açıdan çok çok önemlidir.



21 Aralık en uzun gecedir ve kışın başlangıcı olarak görülür. Ama eski zamanlarda bir başlangıç olarak umudu taşırdı çünkü Güneş Tanrı’nın doğuşunu temsil ederdi. Peki bu ne anlama geliyor?

Eski bilge ve kadim inançlarda doğa döngüleri, hem ruhsal döngülerdir (bizim hayatımızı ruhsal ve fiziksel olarak da etkileyen) hem de fiziksel döngülerdir. Her bir döngünün unsuru tanrı veya tanrıça motifiyle süslenmiştir. Güneş, burada karşımıza güneş tanrı veya kelt geleneğinde Meşe Kral (meşe tanrı) ya da Eski Türklerde Gün han (21 Aralık Nardugan olarak geçer; nar doğan yani ateşin doğuşu, güneşin doğuşu manasındadır) olarak çıkar. Güneş Tanrı Eylül’de ölür daha doğrusu Toprak Annenin karnına geri döner, 21 Aralıkta ise yeniden doğduğu düşünülürdü. İşte bu doğuşun günüdür…

Mithra, İsa, Horus, Attis, Meşe Kral ve daha nice Güneşle bağlantılı tanrısal arketipin doğum günü olarak 21 Aralık (ve 25 aralık) karşımıza çıkar. Bunun bir önemli nedeni de astronomik bir döngüdür.



Yaz gündönümünden kış gündönümüne kadar günler kısalır ve soğur, işte bu güneş tanrının ölümünü yani gücünü kaybetmesini daha doğru ifade edersek gücünü toprağa vermesini temsil eder. Güneşin doğuşu izlenirse, güneşin gittikçe sönükleştiği ve toprağa yaklaştığı yani metoforik olarak “ölmekte” olduğu gözlemlenir. 31 Ekim olduğunda artık son hasat yani ölüm zamanı çoktan gelmiştir… Yeryüzünden en düşük konumda gözüken Güneş 21 Aralık (ve onu takiben 25 Aralık’a kadar) duraklar ve yeniden yükselmeye başlar. 1 derecelik bu yükseliş nedeniyle günler uzamaya ve ısınmaya başlar. (21 Aralık en uzun gecedir, bundan sonra geceler kısalır, günler uzar çünkü Güneş Tanrı doğmuştur ve büyümeye başlayacaktır). İşte bu yüzden “Güneş Tanrı’nın doğumu” olarak mitlerde ve eski inanışlarda geçer…

Güneşin doğuşunun kutlandığı bu özel günde, güneşle bütünleşmek kalan kışı bereketli, güvenilir ve korunaklı geçirmek anlamına gelmektedir. Yani umudu ve neşeyi içeren bir ay olarak betimlenirdi, hem de kışın kapıda olmasına rağmen….

İşte bu içselleşmiş pozitif yaklaşım ve 21 Aralıktan yeterli umudu ve neşeyi alma, kışın rahat geçmesi için çok anlamlıdır. Eskiler Aralık ayı kutlamalarında şunu söylerlerdi; “Kederli değilim kış gelse bile, Güneş Tanrı doğdu üzerimize”

GELENEKLER

Evi Arındırın


Aralık ayında mutlaka güzel enerjilerin ve umudunun neşenin girebilmesi için evi arındırın. Bunu yapmak oldukça kolay... Alacağınız bir adaçayını tütsüleyerek, tüm evde dolaştırabilir ve evi arındırabilirsiniz. Bunun yanı sıra sirke ve tuzlu suyla evi silmek evin arınmasını hızlandıracaktır.

Hediyeleşin


Hediyeleşme geleneği Kış gündönümü kadar eskidir. Eski Türkler akçam ağacı altına birbirleri için hediyeler bırakılardı. Aynı şekilde norslar ve keltler birbirlerine hediye verirlerdi.

Hediye vermek, koşulsuz ve sevgiye dayalı bir enerji alışverişidir. Siz o kişiye bir hediye verdiğinizde sevginizi ve güzel niyetinizi –iyi dileklerinizi- vermiş olursunuz. BU yüzden bu Aralık ayı sürecinde ister 21 arlaık ister yılbaşı, hiç fark etmez, birbirinize hediye alın. Hediye ederken mutlaka güzel bir niyet cümlesiyle hediye edin, ki o hediye yıl boyu o enerjiyi yaysın. “Bu sana bereket bolluk getirsin tüm yıl.” “Sağlık sıhhat ve huzurla kullan”. Gibi..

Eski zamanlarda hediyeleri herkes kendi yapardı. Bu tahtadan oyulmuş bir totem olabileceği gibi, örülmüş giysiler de olabilir. Eğer hediyeye kendi emeğinizi koyarsanız çok daha güzel olacaktır.

Ağaç Süsleyin

Ağaç süsleme geleneği HRistiyanlıktan gelmiş gibi gözükse de çok daha eskidir. Pagan geleneğidir. Ağaç olarak genelde “çam” ya da “meşe” kullanılırdı. Çam, her daim yeşil kaldığı için ölümsüzlüğü ve yeniden doğuşu dolasıyıla çamın süslenmesi Güneş’in yeniden doğuşunu temsil ederdi. Keltler Ateş ve güneş sembolü olan Meşe ağacı altında ritüellerini yaparlardı. Eski Türkler Akçam altında yaparlardı.

Lütfen ağaç süsleyecekseniz kesilmiş ağaç kullanmayınız. İki ihtimaliniz var; ya sentetik ağaç süsleyerek evinize dinamik neşe enerjisi getirebilirsiniz. Ya da küçük fidan şeklinde bir çam ya da ağaç alıp onu süsleyip, uygun vakitte adak olarak toprağa ekebilirsiniz. Ben fidan olarak alıp bahara doğru ekmeyi tercih ediyorum. Böylelikle doğaya da katkı sağlamış oluruz.

Ağaç süsledikten sonra dileklerinizi küçük bir kağıda yazıp ağaç altına koyabilirsiniz. (Doğaya gömerken bu dilekleri de gömmelisiniz). Böylelikle ağaç büyüdükçe dileklerinizde büyüyecek ve köklenecektir.

Ateş Yakmak ve Yule Kütüğü

21 Aralık sürecinde en önemli gelenek ateş yakmaktır. Mutlaka ama mutlaka evinizde ateş yansın. Bu yakacağınız mumlar da olabilir. Ama bir ateşin sürekli yanması, yütkselen güneşin umut enerjisini evinize çekmeye ve bereketi arttırmaya yeterdir.




Eski zamanlarda yule kütüğü dedikleri bir gelenek vardı. Şehirde büyük bir şenlik ateşi yakılır, ateşte büyük bir kütük kullanılırdı. Bu kütüğün yanışı güneşin doğuşu ve onurlandırılması anlamına gelirdi. Kütük yandıktan sonra oradaki külü herkes evinin eşiğine sürerdi ki tüm yıl korunsun ve bereket gelsin. Siz de şömeneniz varsa bir meşe odununu iç niyetle ritüel olarak yakabilir, külünü kapı eşiklerine sorarak korunmak için kullanabilirsiniz.

Meşe Palamadu ve Aralık Sepeti

Meşe güneşi temsil ettiği için meşe palamadunu salonunuzda bulundurmak yıl boyu sizi koruyacak ve güneşin sıcak enerjisini getirecektir. Meşe palamatlarını toplamadan önce ağaçtan izin istemeyi unutmayın.



Ayrıca yapacağınız bu sepetin içine karanfil, tarçın, doğal taş (ametist), meşe palamutlarını da koyarak salonunuza yerleştirebilir ve tüm yıl o enerjiden faydalanabilirsiniz

Evinizi ve Kendinizi Renklendirin

Kırmızı, beyaz ve yeşil bu sürecin en önemli renkleridir. Bu renk kombinasyonlarıyla evinizi süsleyebilirsiniz. Kırmızı beyaz ve yeşil ipten öreceğiniz küçük totemler yapıp evinize asabilirsiniz.

Hatta yılbaşında kırmızı çorap, kırmızı iç çamaşırı giyme söylenceleri de buradan geçmiştir. Kırmızı güneş ve ateşin rengi olduğu için, bu enerjiyi celp etme yani çekmek için uygulanır. Mutlaka kırmızı tonlar kullanın ve evinizde kırmızı eşyalar barındırın bu süreçte.

Kapıya çelenk asma, ökse otu asama

Bir diğer gelenek ve uygulama da kapıya çelenk asma geleneğidir. Eskiler çobanpüskülü ya da ökse otu asarlardı. Ökse otlarından çelenk yaparak kapıya asabilir ve evinizin yılbaşı boyunca korunmasını garantiye alabilirsiniz.



İçinizde neşeyi ve umudu taşımak

En önemli gelenek ise bu süre zarfında, tüm soğuğa rağmen, güneşin yükseldiğini ve tekra sıcakların başladığından emin olarak neşe ve umudu yüreğinizde taşımaktır. Bu aslında metaforik bir anlatımdır. Burada amaç, her ne kadar soğukta, yalnzılıkta, ölümde ve bitişte olsanız da, güneşin ve ışığı doğmak üzere olduğunu, her şeyin geçeceğini ve bu yüzden hiçbir şeye takılı kalmadan neşeyle umutla ilerlemeniz gerektiği bilgisidir…



İstediği kadar güneşler batsın, karanlık ve soğuklar, ayazlar hayatımıza dahil olsun, bilin ki Güneş yeniden yükselecek ve hayatımıza ışığı ve sıcaklığı yeniden getirecektir. İşte Aralık bize bunu hatırlatır….

Ankhamaya Farkındalık Atölyesi olarak güzel bir yıl geçirmeniz dileğimizle =)
Efe ELMAS

Telif Hakkı© 2014 Ankhamaya. Tüm Hakları Saklıdır. Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak, ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (http://ankhamaya.blogspot.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir

8 Aralık 2014 Pazartesi

Ankhamaya Ne Demek?

Uzun bir isim arayışımız sonucunda oluşturduğumuz Farkındalık Atölyesinin ismini Ankhamaya koymaya karar verdik. Çeşitli şamanik yolculuklar, meditasyon, görüler, içe dönüşler neticesinde ortaya çıkan Ankhamaya isminin tahayyül ettiğimizden çok daha derin ve çok daha fazla anlam içerdiğini şaşırarak gördük. Adeta bir mantra gibi (ann-kaa-maa-yaa) karşımıza çıkan farkındalık atölyemizin hepimize bilgeliğin kapılarını açmasını diliyoruz.



İlk bakışta tam manası anlaşılamayabilir ama içerisinde bir çok tanıdık kelime olduğunu fark edeceksinizdir. İsim bahsettiğimiz üzere bir çok rehberlik sonucu kendi yolumuzu ve bizle birlikte yürümek isteyenleri temsilen oluştu. İsim birkaç kelimenin birleşmesinden oluşuyor;

·         Ankh; Antik Mısır’da sonsuz yaşamın anahtarı.
·         Anka; Her mitolojide geçen küllerinden yeniden doğan efsanevi kuş
·         Kam(Kham); Eski Türkçe’de Şaman
·         Kama; Sanskritçe de sevgi, Hawaii dilinde ise “the one and only”, yani tek olan anlamına gelen kelimedir
·         Maya; Her dilde kutsal bir anlamı olan ve Kadim Maya medeniyetini temsil eden kelime.

Bu 4 kelimenin birleşimi dışında önemli kökler içermektedir ve bir çok gelenekte mantra olarak kullanılan tınıları içermektedir.

An; Bir çok dilde bulunan bir kelimedir. İlk örneklerinde Sümer’de görürüz. An (veya Anu) Sümer mitolojisinde tanrıların babasıdır, "gökyüzü, cennet" demektir.
Kh, Kha; Bir çok dilde kral, Tanrı manasına gelmekte olan bir kök sözcüktür.
Ka; Eski Mısır dilinde ruhun bölümlerinden biridir, ikinci ruhsal beden ve yaşam enerjisi olarak görülür.
Ma; Kadim Tanrıça’nın en eski isimlerinden biridir, su ve suyla alakalı enerjiyi (arınma, şifa, dönüşüm) temsil eder.

Ya:  Bir çok dilde kök veya farklı forumda bulunur Y harfi ile alakalıdır ve kısacası Tanrı’nın ilahi dokunuşunu temsil eder.

Ankhamaya Farkındalık Atölyesi

3 Aralık 2014 Çarşamba

Ankhamaya Farkındalık Atölyesi olarak Merhaba

"Yolculuk bir öğrenme yöntemidir, bilmemiz gerekenleri bize o öğretir.” 
~ Simyacı

İran Mitolojisindeki Simurg’un (Zümrüd-ü Anka Kuşu’nun) efsanesinde, kuşların Aşk Deniz’inden geçip, Ayrılık Vadisi’nden uçup, Hırs Ovası’nı aşıp, Kıskançlık Gölü’ne saplanmadan, engelleri aşarak ulaşıp varmak istedikleri yer kendi hazineleridir. Bu metaforik anlatım aslında kendi yolculuğumuzu anlatır ve varacağımız yer, kendi hazinelerimizdir. Kendimizden çıkıp kazandığımız farkındalıklarla döneceğimiz yer yine kendimizdir. 



Ankhamaya da böyle bir “yolculuk” bizim için. Alice’in ağaç deliği altından girerek yaptığı veya Dorothy’nin bir fırtına ile başladığı yolculuktan çok farklı değil. Keşifler, heyecanlar ile dolu…

Birçok efsane ve mitolojide Anka kuşunun Dünya ile gök arasında birliği sağladığına inanılır, yer küreye bereket sunar. Pers inancına göre, Anka kuşu uçmaya başladığında, bilgi ve yaşam ağacının yaprakları titrer ve böylece her bitkinin tohumları yere dökülür. Bu tohumlar Dünya’nın her yanına dağılır ve gelmiş geçmiş her bitki çeşidinin köklenmesini sağlar. Böylece de bu bitkiler sayesinde insanoğlu tüm hastalıkları tedavi edebilmektedir.

Amacımız bilginin tohumlarını beraber ekmek, şifasından beraber yararlanmak, hep birlikte yol almak... Heyecanımızı ve dileğimizi sizle paylaşmak istiyoruz!

Ankhamaya Farkındalık Atölyesi projesi, şaman inancının ve pratiklerinin bizi getirdiği bir noktadır. Bizi bu projeye hazırlayan, teşvik eden ve destekleyen Ayşe Nilgün Arıt Hocamızın sözleriyle onurlansın;

"Platon, Phaedrus adlı eserinde şöyle der: “İlk kehanetler bir meşenin ağzından dökülenlerdi; o zamanda yaşayanlar bir meşe ağacını ya da bir taşı hakikati işitene kadar dinleyebilenlerdi".

Şaman inancı, insan ve doğanın bağlarını temeline alan, insanoğlunun gezegeniyle ilişkilerini anlamasını önemseyen, evrenin gerçek ve canlı bilgeliğini anlamasıyla hayatındaki uyumu, dengeyi, sağlığı ve sağlıklı ilişkileri sağlayacağını söyleyen, var oluştaki huzur ve başarının ancak kozmosun sunduğu gerçek ve canlı bilgeliğin anlaşılmasıyla mümkün olduğunu ifade eden bir inançtır.

Dünyanın tüm bölgelerinde yaşamış tüm kavimlerin temelde şifa amaçlı adet ve geleneklerini içeren Şamanizm sözcüğünde pek çok ortak hususun yanı sıra, gözle gözükmeyen ruhsal bir âlem ile iletişim ve ilişki çalışmaları vardır. İnsanoğlunun dinler tarihinde Yaradan’ı arayışın başlangıcı şaman inancıyla başlamaktadır.”

Bizlerde içimizde şaman inancıyla, kadim geleneklerden güç olarak bu yola çıktık.. Ankhamaya Kadim Maya’ların duasıyla yol alsın…

Annemiz, Babamız ve Hayatı Yaratanlar Adına,
SİZLERİ ÇAĞIRIYORUZ…
KUŞLARIN KUTSAL RUHLARI…
DEĞERLİ TAŞLARIN KUTSAL RUHLARI…
PİRAMİTLERİN, TAPINAKLARIN KUTSAL RUHLARI…
DAĞLARIN KUTSAL RUHLARI…
AĞAÇLARIN KUTSAL RUHLARI…
HAYVANLARIN KUTSAL RUHLARI…
KUYULARIN, DENİZLERİN VE NEHİRLERİN KUTSAL RUHLARI…
TOPRAĞIN, SUYUN, RÜZGARIN, ATEŞİN VE ETERİN KUTSAL RUHLARI…
…VE YERYÜZÜNÜN DÖRT KÖŞESİNDEN IŞIĞIN KORUYUCULARI…
BU SEREMONİYE KATILAN BİZLERİ KORUYUN VE REHBERLİK EDİN… BUNU SİZLERDEN ALÇAKGÖNÜLLÜLÜKLE, DERİN SEVGİMİZLE VE YÜREĞİMİZDEN İSTİYORUZ… LÜTFEN SELAMIMIZI VE ADAKLARIMIZI KABUL EDİN…
…IN-LAK’ECH… A- LAK’EN…
BEN BİR DİĞER SENİM, SEN BİR DİĞER BENSİN….

Maddi manevi katkısı ve desteği olan fiziksel ve ruhsal herkese gönülden teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Kut'lu Olsun.

Ankhamaya Farkındalık Atölyesi
https://www.facebook.com/ankhamaya